İYİ VAKİTLER DİLERİZ
  diger dini bilgiler
 


 

                                 Din Nedir?

Din: Allah tarafından peygamberler aracılığı ile insanlara ulaştırılan ilahi bir kanundur. Dinin kurucusu Allah, muhatabı insanlardır.

Dinin amacı, insanları iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, güzel ile çirkini bildirmektir, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturmaktır.

İslâm Dini ve Diğer Dinler

İlk insan olan Hz. Adem (a.s.) aynı zamanda ilk peygamberdir. İnsanlığın ilk dini de Hak din'dir. Hz. Adem'den Peygamberimiz Hz. Muhammed'e kadar gelen bütün peygamberler insanlara Allah'ın birliği inancını tebliğ etmişler ve Allah'a nasıl ibadet edileceğini öğretmişlerdir.

Ancak son peygamber Hz. Muhammed'den önceki peygamberlerin tebliğ ettiği iman esasları ve dinî hükümler zamanla bozulmuş ve insanlar karanlıklar içinde kalmıştı. İnsanlığı düştüğü bu durumdan aydınlığa çıkaracak bir kurtarıcıya ihtiyaç vardı. Bunun üzerine Yüce Allah, son Peygamber Hz. Muhammed (s.a.s.) aracılığı ile bütün insanlara son ve en mükemmel din olan İslâm'ı göndermiştir.

Bu gerçek Yüce Allah tarafından Kur'an-ı Kerim'de şöyle bildirilmiştir: "Allah katında din, şüphesiz İslâmdır." (Al-i İmran Suresi, 19)

İslam'ın dışındaki dinler, Allah katında makbul değildir. Bunların insanlara bir yararı olmayacaktır. Bu konu Kur'an-ı Kerim'de şöyle açıklanmıştır: "Kim İslâm'dan başka bir din ararsa ondan asla kabul edilmeyecektir. O, ahirette de zarara uğrayanlardandır." (Al-i İmran Suresi, 85)

İslâm Dini, Allah tarafından gönderildiği gibi hiçbir değişikliğe uğramadan ve bozulmadan günümüze kadar gelmiştir. Bundan sonra da bu özelliğini koruyacaktır. İslâm, Allah katında makbul olan tek dindir. Bazı insanlar tarafından ortaya konulan dinler de vardır, ancak bu dinler, batıl ve geçersizdir. Çünkü bunlar, Allah tarafından gönderilmemiş, insanlar tarafından uydurulmuştur.

İslâm Dini'nin Özellikleri

1) Hz. Muhammed tarafından tebliğ edilen İslâm, son dindir. Ondan başka din gelmeyecek, hükümleri kıyamete kadar devam edecektir.

2) İslâm evrensel bir dindir. Önceki peygamberlerin tebliğ ettikleri dinler, belirli milletlere geldiği halde İslâm dini, bütün dünya milletlerine gönderilmiştir.

3) İslâm dini'nin hükümleri insanların ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde mükemmeldir. Bu sebeple başka bir dine ihtiyaç kalmamıştır.

4) İslâm dini, kendinden önce Allah tarafından gönderilen peygamberleri ve ilâhi kitapları tasdik eder. Ancak o kitapların hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Çünkü onlar, belirli milletlere sınırlı zamanlar için gönderilmişti. İslâm Dini ise bütün milletlere gönderilen ve kıyamete kadar değişmeden devam edecek olan Din'dir.

İslam Dininin Kaynakları

İslam dininin ilk, en önemli ve birinci kaynağı "Kur'an-ı Kerim"'dir. Dini bir konu öncelikle Kur'an-ı Kerim'de aranır.

İkinci kaynağımız, Peygamberimizin sünnetini oluşturan sözleri ve davranışlarıdır. Kur'an-ı Kerim'den sonra ikinci önemli dini kaynağımız "sünnet"tir.

Üçüncü dini kaynağımız Peygamberimizden sonra herhangi bir çağda yaşayan İslam bilginlerinin kendi zamanlarında dini bir konuda görüş birliğine varmış olmalarıdır. Buna "İcma" denir.

Dördüncü kaynağımız "Kıyas"tır. Kıyas, belirttiğimiz üç kaynakta hüküm bulunmayan bir dini hükmü başka bir dini hükme benzeterek, benzetme yolu ile sonuca varmaktır.

O halde; dinimizin dört ana kaynağı vardır: KUR'AN, SÜNNET, İCMA ve KIYAS. Bunlardan birine dayanmayan dini görüşlere değer verilmez, güvenilmez ve bu tür dini görüşlere göre hareket edilmez.

 

 

MÜSLÜMAN ÇOCUĞUNA BAZI DİNİ SUALLER

S-1) Allah kaçtır?

C-1) Allah birdir.

S-2) Bir olduğuna delilin nedir?

C-2) İhlas suresinin ilk ayet-i kerimesidir.

S-3) Bunun manası nedir?

C-3) "De ki: O Allah'tır, bir tektir.

S-4) Allah'ın varlığına akli delilin nedir?

C-4) Bu alemin varlığı ve alemdeki nizam ve iltizamın devamıdır.

S-5) Sen Müslümanmısın?

C-5) Elhamdülillah Müslümanım.

S-6) Müslüman demenin manası nedir?

C-6) Allah'ı bir bilmek. Kur'an-ı Kerim'i ve Hz. Muhammed Efendimizi (sav) tasdik etmektir.

S-7) Ne zamandan beri Müslümansın?

C-7) "Galû Bela" zamanından beri Müslümanım.

S-8) "Galû Bela" zamanı neye derler?

C-8) Cenab-ı Hak ruhlarımızı yarattığı zaman bunlara hitaben "Elestü birabbiküm" yani (Ben sizin Rabbiniz Değilmiyim) diye sordu. Onlarda "Belâ" (Evet Rabbimizsin) dediler. O zamandan beri Müslümanım, demektir.

S-9) Rabbin kimdir?

C-9) Rabbim Allah'tır.

S-10) Seni kim yarattı?

C-10) ALLAH (cc) yarattı.

S-11) Sen kimin kulusun?

C-11) Allah'ın kuluyum.

S-12) Hangi dindensin?

C-12) İslâm dinindenim.

S-13) Kitabımızın adı nedir?

C-13) Kur'an-ı Kerim'dir.

S-14) Kıblen neresidir?

C-14) Kâbe-i Muazzama'dır.

S-15) Kimin zürriyetindensin?

C-15) Hz. Adem Aleyhisselam'ın zürriyetindenim.

S-16) Kimin milletindensin?

C-16) Hz. İbrahim Aleyhisselam'ın milletindenim.

S-17) Kimin ümmetindensin?

C-17) Hz.Muhammed (Sallallahu aleyhi ve Sellem)'in ümmetindenim.

S-18) Peygamberimiz kaç yılında nerede doğmuştur?

C-18) Rebiülevvel ayının onikisi pazartesi günü 571 tarihinde, Mekke'de doğmuştur.

S-19) Peygamberimizin kaç adı vardır?

C-19) Güzel isimleri çoktur. Fakat dördünü bilmek lazımdır ve şunlardır: Muhammed, Mustafa, Ahmed, Mahmud (a.s.)

S-20) Peygamberimizin en çok kullanılan ismi nedir?

C-20) Hazreti Muhammed Mustafa (s.a.v.)

S-21) Peygamberimizin babasının adı nedir?

C-21) Abdullah'tır.

S-22) Annesinin adı nedir?

C-22) Amine'dir.

S-23) Süt annesinin adı nedir?

C-23) Halîme Hâtun'dur.

S-24) Peygamberimizin ilk eşinin adı nedir?

C-24) Hz. Hatice'dir.

S-25) Peygamberimizn Hz. Hatice'de kaç çocuğu olmuştur ve isimleri nedir?

C-25) (Erkekler) Abdullah - Kâsım (Kızlar) Zeynep - Rukiye - Ümmü Gülsüm - Fatma'dır.

S-26) Peygamberimiz kaç yılında ve kaç yaşında Peygamber olmuştur?

C-26) 610 yılında peygamber olmuştur. Peygamberimiz 40 yaşında iken peygamber olmuştur.

S-27) Peygamberimiz Mekke'den Medine'ye kaç tarihinde hicret etmiştir?

C-27) 622 tarihinde hicret etmiştir. Hicret biz Müslümanlarca tarih başlangıcıdır.

S-28) Peygamber Efendimiz (s.a.v.) kaç tarihinde vefat etmiştir?

C-28) Rebiülevvel ayının onikisinde 632 tarihinde vefat etti.

S-29) İlk insan ve ilk peygamber kimdir?

C-29) İlk insan ve ilk peygamber Hz. Adem (a.s.)'dır.

S-30) Allah tarafından mahlûkata gönderilen Peygamberlerin sayısı kaçtır?

C-30) Peygamberimizden yapılan bir rivayete göre yüz yirmi dört bin, diğer bir rivayete göre, iki yüz yirmi dört bindir.

S-31) Kur'an-ı Kerim'de ismi geçen Peygamberlerin sayısı kaçtır. İsimlerini söylermisiniz?

C-31) 25'tir. Sayarım: Adem, İdris, Nuh, Hûd, Salih, İshak, İbrahim, İsmail, Şua'yb, Lût, Yakûp, Yusuf, Musa, Harun, Davûd, Süleyman, Eyyüb, Zul'kifl, İlyas, Elyasa, Zekeriyya, Yunus, Yahya, İsa ve Muhammed Aleyhisselam'dır. Uzeyir, Lokman ve Zül'karneyn'in isimleri de Kur'an'ı Kerîm'de geçmektedir. Bu kimselerin peygamber mi, yoksa Veli mi olduğunda ihtilaf vardır. Bunlar da peygamber kabul edilirse Kur'an'ı Kerîm'de ismi geçen peygamberler 28 olur.

S-32) Dört büyük kitap hangileridir ve hangi Peygamberlere inmiştir?

C-32) -Tevrat; Musa Aleyhisselam'a, - Zebur; Davud Aleyhisselam'a, -İncil; İsa Aleyhisselam'a, -Kur'an-ı Kerim; Peygamberimiz Muhammed Mustafa (s.a.v.) inmiştir.

S-33) Suhuf ne demektir? Kaç tanedir ve hangi peygamberlere verilmiştir?

C-33) Cenab-ı Hakk'ın, dört kitabtan başka Cebrail (a.s) vasıtasıyla bazı peygamberlere yolladığı emirlere suhuf denir ki, yüz tanedir.

Adem (a.s.) 10, Şit (a.s.) 50, İdris (a.s.) 30, İbrahim (a.s.) 10 suhuf verilmiştir.

S-34) İlk inen sûre hangisidir?

C-34) Alak sûresi ilk 5 ayetidir.

S-35) İlk Müslümanlar kimlerdir?

C-35) Hz. Hatice, Hz. Ali, Hz. Zeyd Bin Hârise, Hz. Ebu Bekir

S-36) Mezhep kaçtır ve nelerdir?

C-36) İkidir; itikadde mezhep, amelde mezhep.

S-37) İtikadde mezhep imamları kimlerdir?

C-37) İmam Ebû Muhammed Mâturidî ve İmam Ebû'l-Hasenîl-Eş'âri Hazretleridir.

S-38) Amelde mezhep kaçtır ve nelerdir?

C-38) Dörttür; Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli mezhepleridir.

S-39) İtitadde mezhebin nedir?

C-39) Ehl-i Sünnet vel Cemaat mezhebidir.

S-40) Amelde mezhebin nedir?

C-40) Hanefî mezhebidir.

S-41) Bizim itikatta mezhebimizin imamı kimdir?

C-41) İmam Ebû Mensur Muhammed Mâturidî Hazretleridir.

S-42) Bizim amelde mezhebimizin imamı kimdir?

C-42) Bizim mezhebimizin kurucusu İmam-ı Azam Ebu Hanife'dir.

S-43) İbadetle taatle ihya etmeye bilhassa kıymet verdiğimiz gecelere ne denir?

C-43) Kandil denir.

S-44) Kaç tane kandil vardır?

C-44) Beş tane kandil vardır: 1- Kadir Gecesi, 2- Mevlid Kandili, 3- Regaib Kandili, 4- Mi'raç Kandili, 5- Beraet Kandili

S-45) Otuz iki farzı sayar mısınız?

C-45) Sayarım: 6 İmanın şartı, 5 İslam'ın şartı, 12 Namazın farzı, 4 Abdestin farzı, 3 Guslün farzı, 2 Teyemmümün farzı, cem'an 32 eder.

S-46) İmanın şartı nelerdir?

C-46) Allah'ın varlığına, birliğine, Meleklerine, Peygamberlerine, Ahiret Gününe, Kadere, hayır ve şerrin yaratıcısının Allah olduğuna inanmaktır.

S-47) İslamın şartı nelerdir?

C-47) Beştir: 1- Kelime-i Şehadet getirmek, 2- Oruç tutmak, 3- Namaz kılmak, 4- Zekat vermek, 5- Hacca gitmek.

S-48) Abdestin farzı kaçtır?

C-48) Dörttür: 1- Yüzünü tüy bitiminden kulak yumuşağından, çene altına kadar yıkamak, 2- Kolları dirseklerle beraber yıkamak, 3- Başın dörtte birini mesh etmek, 4- Ayakları topuklarıyla beraber yıkamak.

S-49) Guslün farzı kaçtır?

C-49) Üçtür: 1- Bol su ile ağzı yıkamak, 2- Bol su ile burnu yıkamak, 3- Hiç kuru yer kalmamak şartı ile bütün vücudu yıkamak.

S-50) Teyemmümün farzı kaçtır?

C-50) İkidir: 1- Niyet. Teyemmüme niyet etmek, 2- Ellerini iki defa toprağa vurup birincide yüzünü, ikincide kollarını mesh etmek, silmek.

S-51) Namazın farzı kaçtır?

C-51) Altısı içinde, altısı dışında olmak üzere 12'dir.

S-52) Dışındakiler nelerdir?

C-52) Hadesten taharet, Necasetten taharet, Setr-i avret, İstikbali kıble, Vakit, Niyet.

S-53) İçindekiler nelerdir?

C-53) İftitah tekbiri, Kıyam, Kıraât, Rukû, Sücûd, Kâde-i ahirede teşehhüd miktarı oturmak.

S-54) Bir günde kaç vakit namaz kılınır?

C-54) Sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı olmak üzere beş vakit namaz kılınır.

S-55) Bu vakitler kaç rek'attır?

C-55)- Sabaha namazı 4 rekattır; ikisi sünnet, ikisi farz. Önce sünnet kılınır, sonra farz kılınır.

- Öğle namazı 10 rekattır; dördü sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet. Önce ilk sünnet kılınır, sonra farz, daha sonra son sünnet kılınır.

- İkindi namazı 8 rekattır; dördü sünnet, dördü farz. Önce sünnet kılınır, sonra farz kılınır.

- Akşam namazı 5 rekattır; Üçü farz, ikisi sünnet. Önce farz, sonra sünnet kılınır.

- Yatsı namazı 13 rekattır; dördü ilk sünnet, dördü farz, ikisi son sünnet, üçü vitir vaciptir. Önce ilk sünnet, sonra farz, sonra son sünnet, en sonra da vitir vacip kılınır. Cem'an günde 40 rek'at namaz kılınır.

 

 


                                  HAC

                        Hac ve Önemi

İslâm şartlarının beşincisi hac'dır. Hac,belli zamanda, belirli yerleri özel bir şekilde ziyaret etmektir.

Hicretin dokuzuncu yılında farz olmuştur. Hac hem mal, hem de beden ile yapılan bir ibadettir. Belirli şartları taşıyan müslümanların ömründe bir defa hacca gitmesi farzdır. Allah'ın her emrinde olduğu gibi haccın farz kılınmasında da bir çok hikmetler ve faydalar vardır.

Çeşitli ülkelerden mukaddes topraklara gelen, dilleri ve renkleri ayrı olan müslümanların tek gaye etrafında bir araya gelmesi ve hep birlikte Allah'a yönelmesi İslâm kardeşliğini güçlendirir. Müslümanların birbiri ile tanışmalarını, birbirlerinin dert ve sıkıntılarına çare bulmalarını sağlar.

Zengin-fakir her seviyede müslümanın ihrama girerek aynı kıyafet içinde bulunması insanlara eşitlik fikrini aşılar, mahşer gününü hatırlatır.

Sevgili peygamberimizin doğup büyüdüğü, İslâm dini'nin cihana yayılmaya başladığı kutsal yerleri görmek ruhlara manevi bir heyecan verir, dini duyguları kuvvetlendirir. Kutsal yerlerde insan kendisini Allah'a daha yakın hisseder, yaptığı ibadetlere kat kat fazla sevab verilir. Allah rızası için hac vazifesini yapan ve insanlara kötülük etmekten sakınanların (kul hakları hariç) birçok günahı bağışlanır. Bu konuda peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur:

"Kim Allah için hacceder de kötü söz ve davranışlardan sakınırsa, annesinin onu doğurduğu günkü gibi günahlarından arınmış olarak döner." (Riyazü's-Salihin, c.II, s. 521)

Hac Kimlere ve Ne Zaman Farzdır

Aşağıdaki şartları taşıyanlara hacca gitmek farz olur:

1) Akıllı olmak,

2) Erginlik çağına gelmiş olmak,

3) Müslüman olmak,

4) Hür olmak,

5) Haccın farz olduğunu bilmek. (Bu şart müslüman olmayan ülkelerde müslümanlığı kabul edenler içindir. İslâm ülkelerinde yaşayan müslümanlar için haccın farz olduğunu bilmemek özür değildir.)

6) Zorunlu ihtiyaçlardan başka hacca gidip dönünceye kadar kendisinin ve bakmakla yükümlü olduğu aile fertlerinin geçinebileceği maddi güce sahip olmak.

7) Durumuna uygun bir vasıta ile hac yolculuğunu yapabilmesi için vasıta ve yol masraflarını karşılayacak parası olmak.

8) Hac vazifesini yapabilecek zamana yetişmiş olmak.

Saydığımız bu şartlardan başka hac vazifesini bizzat yapmak için şu şartların da bulunması gerekir. Bunlara haccın edasının şartları denir.

Haccın Edasının Şartları:

1) Vücutça sağlıklı olmak, (Kör, kötürüm ve hac yolculuğuna dayanamayacak derecede hasta ve yaşlı olmamak.)

2) Hacca gitmesine bir engel bulunmamak, (Hapiste olmak gibi)

3) Yol güvenliği olmak,

4) Kadının yanında kocası veya evlenmesi caiz olmayan bir mahremi bulunmak.

5) Kocası ölmüş veya boşanmış olan kadınların iddet süreleri bitmiş olmak.

Bu saydığımız şartlara sahip olan bir kimsenin önündeki ilk hac mevsiminde hacca gitmesi farz olur.

Haccın Vacipleri (*)

1 - Müzdelife'de vakfe.

2 - Safa ile Merve tepeleri arasında sa'y etmek

3 - Cemreleri taşlamak (Şeytan taşlamak)

4 - Saçları traş etmek veya kısaltmak

5 - Sader (veda) tavafını edâ etmek

Haccın Sünnetleri (*)

Kudûm tavafı yapmak, erkeklerin kudûm ve ziyâret tavafında remel yapmaları (Reml: Adımları kısaltıp, omuzları silkerek çalımlı bir şekilde yürümektir. Tavafın ilk üç şavt'ında yapılır), Safa ile Merve arasında sa'y ederken, orada bulunan iki direk arasında erkeklerin süratlice geçmeleri, Bayram gecelerinde Mina'da yatmak, arefe günü, güneş doğduktan sonra Mina'dan Arafat'a gitmek, Müzdelife'den Mina'ya bayram günü sabahı, henüz güneş doğmadan hareket etmek, Müzdelife'de gecelemek ve cemreler arasında (Şeytan taşlama esnasında) tertibe riayet etmektir.

Umre

Umre, belirli bir zamana bağlı olmadan usulüne göre ihrama girdikten sonra tavaf etmek, sa'y yapmak ve traş olmaktan ibarettir.

Umre sünnettir. Umre için belirli bir zaman yoktur. Arefe ve onu izleyen kurban bayramı günleri olmak üzere yılda beş günün dışında her zaman umre yapılabilir.

(*) Bu bölümler, Yusuf KERİMOĞLU "Emanet ve Ehliyet", Hac Bahsi kitabından alınmıştır.


 

                     KURBAN

Kurban, ibadet niyeti ile belirli zamanda, belirli nitelikleri taşıyan hayvanı, Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak amacı ile kesmektir. Kurban kesmek, mali bir ibadettir. Allah'a bir şükran, bir teşekkür borcudur. Kurban kesen, Allah'a yaklaşmış, O'nun hoşnutluğunu kazanmış olur.

Kurban kesmek mal ile yapılan bir ibadettir ve vacibtir. Hicretin ikinci yılında emredilmiştir.

Zenginlerin, kestikleri kurban etlerinden fakirleri yararlandırması, müslümanlar arasında sevgi ve kardeşlik duygularını güçlendirir. Varlıklı insanlarla birlikte yoksullar da sevinir. Kurbanla gelen bu sevinç toplumun huzur ve mutluluğunu arttırır.

Sevgili peygamberimiz: «Kim (mal) genişliği bulur da kurban kesmezse bizim mescidimize yaklaşmasın.» (et-Terğib ve't-Terhib, c.II, s.155) buyurarak kurban kesmenin zenginler için önemli bir görev olduğunu belirtmiştir.

Kimler Kurban Keser

Aşağıdaki şartları taşıyan kimselerin kurban kesmesi vaciptir:

1) Müslüman olmak,

2) Akıllı olmak,

3) Erginlik çağına gelmiş olmak,

4) Hür olmak,

5) Mukim olmak (Yani misafir olmamak),

6) Nisab miktarı mal veya paraya sahip olmak. (Kurban nisabında mal ve paranın üzerinden bir senenin geçmesi şart değildir.)

Kurban kesiminin vakti, kurban bayramının birinci, ikinci ve üçüncü günüdür. Üçüncü günün akşamından sonra kurban kesilmez.

Hangi Hayvanlar Kurban Edilir

Hayvanlardan sadece koyun, keçi, sığır,manda ve deve kurban edilir. Bunlardan koyun ile keçi bir yaşını, sığır ve manda iki yaşını, deve beş yaşını bitirmiş olmalıdır. Ancak, koyun altı ayını tamamladığı halde bir yaşını doldurmuş gibi gösterişli olursa kurban edilebilir. Keçi için böyle bir durum yoktur, bir yaşını doldurması şarttır.

Koyun ve keçi bir kişi için kurban olur. Sığır, manda ve deve birden yedi kişiye kadar ortaklaşa kurban edilebilir.

Evla olan kişinin kurbanını kendisi kesmesidir. Ancak, kendi beceremezse başkasını vekil eder ve niyet edip kesilirken kurbanına bakar, şahit olur.

Kurbanın eti üçe taksim edilir. Bir parçası kendi ailesine nafaka, ikinci parçası ahbab-ı yarana ziyafet, üçünçü parçası da fakirlere sadaka olarak verilir.

Kurban derisi satılamaz. Evde seccede yapılabilir, ya da fakirlere veya hayır kurumlarına bağışlanabilir.

 

                    ORUÇ VE FAYDALARI

Ramazan ayında oruç tutmak İslam'ın beş şartından biridir. Oruç, niyet ederek tan yerinin ağarmasından itibaren güneş batıncaya kadar yememek, içmemek ve cinsi ilişkide bulunmamak suretiyle yerine getirilen bir ibadettir.

Peygamberimiz oruç tutanlar için şu müjdeyi veriyor: "Kim inanarak ve mükafatını Allah'tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahları bağışlanır."(El-Buhari, Savm:7)

Oruç,ancak Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için tutulur. Oruç, iyi bir irade terbiyesidir: İnsanlara iyi huylar ve ahlak güzelliği sağlar, insanı olgunlaştırır. Oruç, aynı zamanda müslümanı günah işlemekten ve cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Acıma duygusunu geliştirir, sağlığımızın korunmasına yardımcıdır, nimetlerin değerini bildirir, olaylar karşısında sabırlı olmayı öğretir.

Yüce Allah bir hadisi kudsîde "Oruç benim içindir, o'nun mükafatını da ben veririm" buyurmuştur (Müslim, Siyam;30).

RAMAZAN ORUCU VE ORUÇ ÇEŞİTLERİ

Ramazan orucu müslüman, akıllı ve ergenlik çağına gelmiş kimselere farzdır. Ramazan orucu, kameri aylardan Ramazan ayının bazen 29, bazen 30 gün sürmesine göre 29 veya 30 gün olarak tutulur.

Oruçlarda niyet önemlidir. Niyet kalp ile olur. Geceleyin imsaktan önce veya imsak vaktinde ertesi gün oruç tutacağını kalbinden geçiren bir müslüman o günün orucuna niyet etmiş olur. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimse de oruca , niyet etmiş sayılır. Ancak oruç tutan kimsenin hem içinden niyet etmesi, hem de dili ile "Niyet ettim Ramazan'ın yarınki orucuna" diye söylemesi daha iyi olur.

Beş çeşit oruç vardır:

1. FARZ ORUÇ: Ramazan orucunun edası ve kazası farzdır. Keffaret oruçlarının tutulması da farzdır.

2. VACİP ORUÇ: Adak oruçları ile bozulan nafile orucun kaza edilmesi vaciptir.

3. SÜNNET ORUÇ: Kamerî aylardan Muharrem ayının 9-10 veya 10-11. günlerinde oruç tutmak sünnettir.

4. MÜSTEHAP ORUÇ: Kameri ayların 13. 14. 15. günleri ile her haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri, Şevval ayında 6 gün oruç tutmak müstehaptır.

5. MEKRUH ORUÇ: İki türlü mekruh oruç vardır:

a) Muharrem ayının sadece 10. günü, yalnız Cuma veya Cumartesi günleri oruç tutmak, iki orucu iftar etmeksizin birbirine eklemek veya senenin tamamını oruçlu geçirmek "TENZÎHEN MEKRUH"tur.

b) Ramazan bayramının birinci günü ile Kurban Bayramının 4 günü oruç tutmak "TAHRÎMEN MEKRUH"tur.

RAMAZAN'DA ORUÇ TUTAMAYANLAR NE YAPARLAR?

Oruç tutmayacak kadar hasta olanlar, hastaya bakanlar, Ramazan ayında yolculuk yapanlar, gebe veya emzikli olanlar, aşırı yaşlılar ve düşkünler, aybaşı hali veya loğusalık halinde bulunan kadınlar Ramazan ayında oruç tutmazlar. Bunlardan:

a) Aybaşı hali veya loğusalık halinde olan kadınlar ile emzikli ve gebe olan kadınlar, bu özürleri sona erdikten sonra ve Ramazan ayı dışında oruçlarını kaza ederler.

b) Yolcular, yolculukları bitince oruçlarına başlarlar. Ramazan ayında tutamadıkları oruçlarını Ramazan ayından sonra tutarlar.

ORUCA NE ZAMAN VE NASIL NİYET EDİLİR

Orucun sahih olması için niyet etmek şarttır. Niyetsiz oruç makbul değildir.

Ramazan orucuna, akşamdan itibaren kuşluk vaktine kadar niyet edilebilir. Şöyle ki:

Normal olarak oruca, sahur yemeğini yedikten sonra niyet edilir. Ancak sahurda uyanamayıp yeme içme zamanının bittiği imsak vaktinden sonra kalkan bir kimse, güneş doğmuş olsa bile, kuşluk vaktine kadar o günün orucuna niyet edebilir. Yeter ki, imsak vaktinden sonra orucu bozacak bir şey yapmasın.

Sahura kalkmak istemeyen bir kimse, akşamdan sonra yarının orucuna niyet edebilir, geceleyin kalkıp tekrar niyet etmesi gerekmez. Ramazan ayında tutulamayan orucu, başka günlerde kaza ederken niyetin geceleyin «tan yeri ağarmadan önce» yapılması gerekir. Keffaret oruçları da böyledir. Bu oruçlara imsaktan sonra niyet edilmez.

Niyet esasen kalp ile olur. Yani geceleyin, yarın oruç tutacağını kalbinden geçiren kimse niyet etmiş demektir. Oruç tutmak düşüncesi ile sahur yemeğine kalkan kimsenin bu düşüncesi de niyettir. Oruca kalp ile niyet etmek yeterlidir. Ancak kalp ile yapılan bu niyeti dil ile söylemek daha iyidir. Bu sebeple, oruç tutacak olan kimse, hem içinden niyet etmeli, hem de dili ile: "Niyet ettim Ramazan-ı şerifin yarınki orucuna" diye söylemelidir.

ORUÇ NASIL TUTULUR

Oruç, imsâk vaktinde başlar. Oruca niyet eden kimse bu vakitten itibaren herhangi bir şey yiyemez, içemez ve orucu bozan şeyleri yapamaz. Bu durum akşam güneş batıncaya kadar devam eder. Güneş battıktan sonra yiyip içmek sûretiyle orucunu açar. İşte niyet ederek, imsâk vaktinden akşam güneş batıncaya kadar yememek, içmemek, ve orucu bozan şeylerden sakınmakla bir günlük oruç tutulmuş olur.

ORUCU BOZUP KAZA VE KEFFARET GEREKTİREN HALLER

Oruçlu olduğunu bildiği halde kasden;

1- Yemek, içmek, (ister gıda maddesi, isterse ilaç olsun)

2- Cinsi ilişkide bulunmak.

3- Sigara içmek

Orucu bozar, kaza ve keffareti gerektirir.

Kaza: Bozulan orucun yerine gününe gün oruç tutmaktır.

Keffaret: Bozulan bir gün orucun yerine iki ay veya altmış gün peşpeşe oruç tutmaktır.

Ramazan ayında niyet ederek oruca başlayan bir kimse özürsüz olarak bile bile yiyip içse veya cinsi ilişkide bulunsa orucu bozulur. Bozulan bu orucun gününe gün kaza edilmesi, ayrıca oruç özürsüz olarak ve bile bile bozulduğu için de keffaret tutması gerekir.

Başlanan bir orucu bilerek bozmanın dünyadaki cezası keffarettir. Yani altmış gün birbiri ardınca oruç tutmaktır. Herhangi bir sebeple keffaret orucuna ara verilir veya eksik tutulursa yeniden başlayıp altmış günü kesintisiz tamamlamak lazımdır. Kadınlar keffaret orucu tutarken araya giren âdet günlerini tutmazlar, âdet halleri bitince ara vermeden temiz günlerinde oruca devam ederek altmış günü tamamlarlar.

ORUCU BOZUP YALNIZ KAZAYI GEREKTİREN ŞEYLER

1) Yenmesi mutad olmayan ve ilaç olarak da kulanılmayan şeyleri yutmak, (toprak, kağıt, pamuk gibi)

2) Buruna ilaç çekmek,

3) Kulağın içine yağ damlatmak,

4) Abdest esnasında ağzına ve burnuna su alırken kendi elinde olmayarak boğazına su kaçmak,

5) Ağzına aldığı renkli ipliğin boyası tükrüğe geçip, boyanan bu tükrüğü yutmak,

6) Zorla orucu bozulmak,

7) Ağız dolusu kusmak, (Kendi isteği ile)

8) Akşam vakti girmediği halde, akşam oldu zannederek iftar etmek,

9) İmsak vakti geçtiği halde, İmsak'a daha vardır zannederek yemek.

10) Kendi iradesi olmaksızın ağzına kar ve yağmur tanesi kaçan ve bunu yutmak

11) Meşru bir özür sebebiyle; makadından şırınga (iğne) yaptırmak

ORUCU BOZMAYAN ŞEYLER

1) Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek, (unutarak yiyip içerken oruçlu olduğunu hatırlarsa hemen ağzını yıkayıp oruca devam eder, oruçlu olduğunu hatırladıktan sonra boğazından aşağıya bir şey geçerse orucu bozulur.)

2) Kulağına su kaçmak,

3) Göze ilaç damlatmak,

4) Gece yıkanması gerekirken sabahleyin yıkanmak,

5) Kendi isteği olmayarak kusmak,

6) İhtilâm olmak, (yani uyurken cünüplük hali meydana gelmek)

7) Kan aldırmak,

8) Kendi isteği olmayarak boğazına toz, duman girmek,

9) Ağzındaki tükrüğü yutmak.

10) Yemeksizin herhangi bir maddenin tadını boğazında hissetmesi

11) Nohut tanesinden daha küçük olan ve dişler arasında bulunan yiyeceği yutmak.

ORUÇLUYA MEKRUH OLAN HUSUSLAR

1- Bir şeyi dilinin ucuyla gereksiz yere tatmak

2- Lüzumsuz yere bir şey çiğnemek

3- Sakız çiğnemek

4- Kendisinden emin olmayan bir kişinin hanımını öpmesi, boynuna sarılması, kucağına alması.

5- Tükrüğü ağızda biriktirip yutmak

6- Kan aldırmak

7- Kendini zayıf düşüreceğini tahmin ettiği yorucu bir işte çalışmak.

8- Ağzına su alıp çalkalamak

 
 

 

                          İbadet

İbadet, Allah'a tâzim ve saygı göstermek ve O'nun verdiği nimetlere karşı şükran borcunu yerine getirmektir.

Niçin İbadet Ediyoruz

Bizi yoktan var eden ve yaşatan Allah'tır. Yüce Allah; Vücudumuzu, gören gözler, işiten kulaklar ve konuşan dil gibi mükemmel organlarla donattı. Diğer canlılardan farklı olarak bize akıl verdi ve varlıklar arasında seçkin bir duruma yükseltti. Bunlardan başka, yaşayabilmemiz için teneffüs ettiğimiz havadan, içtiğimiz suya kadar sayısız nimetler verdi.

Ayrıca bizi yalnız bırakmadı, Peygamberler ve kitaplar göndererek dünyada ve ahirette mutlu olmanın yollarını gösterdi. Bütün bu iyiliklere karşılık Allah bizden kendisini tanımamızı ve ona ibadet etmemizi istemektedir. Şöyle bir düşünelim: Çok iyiliğini gördüğümüz bir büyüğümüze karşı saygı gösterir iyiliklerine teşekkür ederiz. Bize bir görev verse seve seve yaparız değil mi?

Öyle ise, bizi yoktan var eden ve sayılamayacak kadar nimetler veren Yüce Allah'a karşı teşekkür etmek ve emrettiği ibadetleri seve seve yapmak gerekmez mi?

Elbette gerekir.

Yaradılışımızın gayesi Allah'ı tanımak ve ona ibadet etmektir. İbadet görevlerini yaptığımız takdirde hem Allah'ın verdiği nimetlere karşı teşekkür borcunu yerine getirmiş oluruz, hem de O'nun sevgisini kazanırız. Eğer biz Allah'a karşı ibadet vazifelerini yerine getirir, O'nun sevgisini kazanırsak, Allah, bize dünyadaki nimetlerinden çok daha fazlasını ahirette verecek ve bizi cennette sonsuz mutluluğa kavuşturacaktır.

İbadet Çeşitleri

İbadetler üç çeşittir:

1– Beden ile Yapılan İbadetler: Namaz kılmak, oruç tutmak gibi.

Beden ile yapılan ibadetleri her müslümanın kendisi yapması gerekir. Başkasını vekil etmesi caiz değildir. Bir kimse başkasının yerine namaz kılamaz, oruç tutamaz.

2– Mal İle Yapılan İbadetler: Zekât vermek ve kurban kesmek gibi. Bir kimse mal ile yapılan ibadetlerde başkasını vekil edebilir.

3– Hem Mal, Hem de Beden İle Yapılan İbadet: Hac vazifesi böyle bir ibadettir. Parası olduğu halde hacca gidemiyecek derecede sakat, hasta ve çok yaşlı kimseler, kendi yerine bir başkasını bedel olarak hacca gönderebilir.

İbadetin Faydaları

Bedenimizin gerekli gıdalara ihtiyacı olduğu gibi rûhumuzun da gıdaya ihtiyacı vardır. Rûhun gıdası iman ve ibadetlerdir. İbadet, rûhumuzu yükseltir, bizi kötülüklerden sakındırır, ahlâkımızı olgunlaştırır, en değerli varlığımız olan imanımızı korur.

Hayatta insanın çeşitli sıkıntılarla karşılaşıp ümitsizliğe ve bunalıma düştüğü zamanlar olur. Böyle durumlarda insan ibadetle bunalımdan kurtulur. Çünkü insan ibadet sayesinde Allah'a yaklaşır. O'nun rahmetine sığınır ve huzura kavuşur. İbadetlerin, rûhumuza olduğu gibi bedenimize de birçok faydası vardır.

Namaz kılan insan abdest almak zorundadır. Abdest almak, günde birkaç defa temizlenmek demektir. Temizliğin ise sağlığımız için ne kadar yararlı olduğunu hepimiz biliriz.

Namaz kılarken yapılan belirli hareketlerin, oruçta sindirim sistemi ile bazı organların dinlenmesinin vücut sağlığına önemli faydalar sağladığı bir gerçektir. Zekât ibadetinin sosyal yardımlaşma yönünden topluma kazandırdığı birçok yararları vardır.

İman İle İbadet Arasındaki İlişki

Bir müslüman, dinin hükümlerini inkâr etmedikçe ve kalbinde iman bulunduğu sürece ibadet yapmasa bile dinden çıkmaz, kafir olmaz, yine müslümandır. Ancak, Allah'ın emri olan ibadet görevlerini yerine getirmediği için günah işlemiş ve cezayı hak etmiş olur.

İbadetler, imanın olgunlaşmasını ve güçlenmesini sağlar. Ahirette cezadan kurtulmamıza ve cennet nimetlerine kavuşmamıza vesile olur. Sade bir imanla yetinip ibadetleri terketmek imanın zayıflamasına ve giderek iman nurunun sönmesine sebep olur.

İbadet yapılmadığı takdirde, iman ışığı açıkta yanan lamba gibi korumasız kalır. Günün birinde sönebilir. İmanın yok olması, müslümanın cennetin anahtarını kaybetmesi demektir. Bu sebeple ibadetlerin, imanımızın korunmasında ve cennette sonsuz hayata kavuşmamızda çok önemli yeri vardır.

 
 

 
 

 

 

Peygamberlere İman

Peygamberler, Yüce Allah'ın insanlar arasından seçtiği, insanlarla kendi arasında elçilik görevi verdiği kimselerdir. Peygamberlik Allah vergisidir, çalışmakla, istemekle elde edilmez.

Peygamberlerin bir kısmına kitap verilmiştir, bir kısmına verilmemiştir. Kendilerine kitap verilmeyen peygamberler kendilerinden önce yaşamış, yada kendi zamanlarında yaşayan bir peygambere verilen kitaba göre insanlara doğru yolu göstermişlerdir. Kitap verilen peygamberlere "RASÛL" denir. Kitap verilmeyen peygamberlere ise "NEBÎ" denir.

İnsanların peygamberlere ihtiyacı vardır. Çünkü: insan aklıyla her şeyi bilemez. Allah'a nasıl inanacağımızı, nasıl ibadet edeceğimizi, doğruyu, yanlışı, haramı, helali, güzeli, çirkini bize peygamberler öğretirler.

Her Peygamberde şu sıfatlar ve nitelikler bulunur:

a) SIDK: Peygamberler doğru ve dürüst kimselerdir. Yalan söylemezler. Hile ve haksızlık yapmazlar. Din adına ne söylemişlerse hepsini Allah'tan almışlardır. Aldıklarını da olduğu gibi insanlara ulaştırmışlardır.

b) EMANET: Peygamberler her yönden güvenilir kimselerdir. Hıyanet ve güvensizlik getirecek davranışları olmaz.

c) TEBLİĞ: Peygamberler Allah'tan aldıkları tüm bilgileri, emir ve yasakları olduğu gibi, hiç bir değişikliğe uğratmadan, eksiksiz olarak insanlara ulaştırma görevini yerine getirirler.

d) FETANET: Peygamberler akıllı, zekî kimselerdir. Ahmaklardan peygamber olmaz.

e) İSMET: Peygamberler örnek kişilerdir. Bu sebeple Allah peygamberleri günah işlemekten korumuştur. Bu nitelik, sadece peygamberiere aittir. Peygamberlerden başkası kim olurlarsa olsunlar günahtan korunmuş sayılamazlar.

Peygamberler melek değil, bizim gibi birer insandır. Yerler, içerler, her türlü beşerî hayatı diğer insanlar gibi yaşarlar. Ömürleri sona erince de ölürler.

Kur'an'ı Kerîm'de ismi geçen Peygamberler şunlardır:

Adem, İdris, Nuh, Hûd, Salih, İshak, İbrahim, İsmail, Şua'yb, Lût, Yakûp, Yusuf, Musa, Harun, Davûd, Süleyman, Eyyüb, Zul'kifl, İlyas, Elyasa, Zekeriyya, Yunus, Yahya, İsa ve Muhammed Aleyhisselam'dır.

Uzeyir, Lokman ve Zül'karneyn'in isimleri de Kur'an'ı Kerîm'de geçmektedir. Bu kimselerin peygamber mi, yoksa Veli mi olduğunda ihtilaf vardır. Bunlar da peygamber kabul edilirse Kur'an'ı Kerîm'de ismi geçen peygamberler 28 olur.

Peygamberler yüce Allah tarafından "MUCİZE" ile desteklenmişlerdir. Mu'cize, peygamberlerin gösterdiği olağanüstü hallerdir. Allah'ın izni olmadan hiç bir peygamber mu'cize gösteremez. Peygamberimizin pek çok mucizesi vardır. Fakat O'nun en büyük mu'cizesi Kur'an'ı Kerîm'dir.

 

 


                        VEDA HUTBESİ

 

(Bu hutbe, M.S. 632 yılında Hz. Muhammed (S.A.V.) Efendimiz tarafından yüz bini aşkın müslümana irad edilmiştir. Hz. Muhammed (S.A.V.) Allah'a hamd ve senâdan sonra şöyle buyurmuştur.)

EY İNSANLAR!

Sözümü iyi dinleyiniz.Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedi olarak bir daha birleşemeyeceğiz.

 

İNSANLAR!

 

Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecâvüzden korunmuştur.

 

ASHABIM!

 

Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hal ve hareketinizden muhakkak sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski sapıklıklara dönüp de birbirinizin boynunu vurmayınız! Bu vasiyyetimi burada bulunanlar, bulunmayanlara bildirsin! Olabilir ki bildiren kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlıyarak muhafaza etmiş olur.

 

ASHABIM!

 

Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerektir. Ne zulmediniz, ne de zulme uğrayınız. Allah'ın emriyle faizcilik artık yasaktır. Cahilliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım fâiz deAbdulmuttalib'in oğlu (amcam) Abbas'ın faizidir.

 

ASHABIM!

 

Cahilliyet devrinde güdülen kan dâvâları da tamamen kaldırılmıştır. Kaldırdığım ilk kan davası Abdulmuttalib'in torunu (amcazadem) Rebia'nın kan davasıdır.

 

İNSANLAR!

 

Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden tesir ve hakimiyet kurmak gücünü ebedi suretle kaybetmiştir. Fakat siz; bu kaldırdığım şeyler dışında, küçük gördüğünüz işlerde ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan da sakınınız!

 

İNSANLAR!

 

Kadınların haklarını gözetmenizi ve bu hususta Allah'tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları, Allah emaneti olarak aldınız; onların namuslarını ve iffetlerini Allah adına söz vererek helal edindiniz. Sizin kadınlar üzeridne hakkınız, onların da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız, onların, aile yuvasını, hoşlanmadığınız hiçbir kimseye çiğnetmemeleridir. Eğer razı olmadığınız herhangi bir kimseyi aile yuvanıza alırlarsa, onları hafifçe döğüp sakındırabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakları, memleket göreneğine göre, her türlü yiyim ve giyimlerini temin etmenizdir.

 

MÜ'MİNLER!

 

Size bir emanet bırakıyorum ki ona sıkı sarıldıkça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanet Allah Kitabı Kur'andır. MÜ'MİNLER! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman müslümanın kardeşidir, böylece bütün müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz başkasına helal değildir. Meğer ki gönül hoşluğu ile kendisine vermiş olsun...

 

ASHABIM!

 

Nefsinize zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır.

 

İNSANLAR!

 

Allah Teala her hak sahibine hakkını (Kur'an'da) vermiştir. Varise vasiyet etmeğe lüzum yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zina eden için mahrumiyet vardır. Babasından başka bir soy iddia eden soysuz, yahut efendisinden başkasına intisaba kalkan nankör, Allah'ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün müslümanların ilencine uğrasın! Cenab-ı Hak, bu gibi insanların ne tevbelerini, ne de adalet ve şahadetlerini kabul eder.

 

İNSANLAR!

 

Rabbiniz birdir. Babanız da birdir; hepiniz Âdem'in çocuklarısınız, Âdem ise topraktandır. Allah yanında en kıymetli olanınız, O'na en çok saygı göstereninizdir. Arabın Arap olmayana -Allah saygısı ölçüsünden başka- bir üstünlüğü yoktur. İNSANLAR! Yarın beni sizden soracaklar, ne diyeceksiniz?

 

"-Allah'ın elçiliğini ifa ettin, vazifeni yerine getirdin, bize vasiyet ve öğütte bulundun diye şahadet ederiz." (Bunun üzerine Resûl-i Ekrem mübarek şahadet parmağını göğe doğru kaldırarak sonra da cemaat üzerine çevirip indirerek şöyle buyurdu.) Şahid ol yâ Rab! Şahid ol yâ Rab! Şahid ol yâ Rab!

 

 


                                     ZEKAT

İslâmın beş şartından dördüncüsü zekât vermektir. Hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz olmuştur. Mal ile yapılan ibadettir.

Zekât, dini ölçülere göre zengin olan müslümanların seneden seneye malının ve parasının kırkta birini fakir olan müslümanlara vermesidir.

Zekâtın Faydaları

Zekât, kalbi cimrilik hastalığından, malı fakirin hakkından temizleyen, zenginlerde şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ibadettir. Zekât sayesinde fakirlerin kalbindeki haset ve kıskançlık ortadan kalkar. Kendilerine yardım eden zenginlere karşı sevgi ve saygı meydana gelerek toplumda birlik ve kardeşlik kuvvetlenmiş olur.

İslâm Dini, toplumun dertlerini tedâvi eden, ihtiyaçlarını karşılayan birçok esaslar getirmiştir. Allah'ın emri olan zekât, bir sosyal yardımlaşma sistemidir. Zekât malın büyümesini ve bereketlenmesini sağlar. Zekâtı verilen serveti, yok olmaktan, kötü insanların zararından Allah korur. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Mallarınızı zekât ile koruyunuz." (et-Terğib ve't-Terhib, c.I, s.520)

Zekat Kimlere Farzdır?

Zekat, Müslüman, erginlik çağına gelmiş, akıllı, hür ve dinen zengin sayılan kimselere farzdır.

Dinen zengin sayılanlar, borcundan ve aslî ihtiyaçlarından başka "NİSAP MİKTARI" malı olan kimselerdir.

ASLÎ İHTİYAÇ: Oturulan ev, giyim eşyası, binek arabası, ticaret için olmayan kitaplar, sanatın icrası için gerekli aletler ve ailenin bir yıllık nafakasıdır.

NİSAP: Dinimizin koyduğu bir zenginlik ölçüsüdür. Bu ölçüye göre: Aslî ihtiyacından başka 81 gram altını, 561 gram gümüşü veya bu miktarlar karşılığı parası veya ticaret malı bulunan, kırk koyun veya keçiye, otuz sığıra veya beş deveye sahip olan müslümanlar "NİSAP MİKTARI" mala sahip olmuş sayılırlar.

Asli ihtiyaçtan başka bu miktarlarda mala sahip olduktan sona tam bir yıl geçince zekat farz olur.

Zekât Kimlere Verilir?

Zekât verilecek kimseler şunlardır:

1) Fakirler: Dini ölçülere göre zengin sayılmayan, nisab miktarı malı olmayan kimselerdir.

2) Yoksullar: Hiçbir şeyi olmayanlar.

3) Borçlular: Borcundan fazla nisab miktarı mala sahip olmayanlar.

4) Yolcu: Memleketinde malı olduğu halde yolda parasız kalan, elinde bir şey bulunmayan kimselerdir. (Bunlara memleketlerine varacak kadar zekât verilebilir.)

5) Allah Yolundakiler: Bunlar cihad veya hac için yola çıkıp parasız kalanlar ile işini gücünü bırakıp kendisini ilme vermiş olan kimselerdir.

Zekatın öncelikle fakir olan yakın akrabaya, komşulara, hemşehrilere verilmesi daha sevaplıdır.

Zekât Kimlere Verilmez?

1) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,

2) Oğluna, oğlunun çocuklarına,kızına, kızının çocuklarına ve bunlardan doğan çocuklara,

3) Zenginlere,

4) Müslüman olmayanlara,

5) Karı-koca birbirlerine.

Zekatın Ödenmesi

Paranın her 40 liradan bir lirası zekat olarak fakire verilecektir. Canlı hayvanların zekatı nev'ine göre değişir. Koyunda: kırkta bir; devede: beş devede bir koyun, sığırda: otuzda bir danadır.

 

 

                                 Fıtır Sadakası

Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından başka en az nisab miktarı malı (80.18 gr. altın) veya onun değerinde parası olan müslümanın fıtır sadakası vermesi vacipdir. Buna kısaca "Fitre" denilir. Fıtır sadakasının vacip olması için zekâtta olduğu gibi malın üzerinden bir yıl geçmesi ve artıcı nitelikte olması şart değildir.

Fitre, Ramazan ayında fakirlere verilen bir sadakadır. Bayramdan önce verilmesi iyidir. Bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Dini ölçülere göre zengin olan kimsenin, hem kendisinin, hem de erginlik çağına gelmemiş olan çocuklarının fitrelerini vermesi vaciptir.

Fitre Şu Dört Cins Yiyecek Maddesinden Aşağıdaki Miktarlarda Verilir:

1– Buğday: 1460 Gram

2– Arpa: 2920 Gram

3– Kuru üzüm: 2920 Gram

4– Hurma: 2920 Gram

Bu gıda maddelerinin kendileri verilebileceği gibi para olarak değerleri de verilir. Hangisi fakirin yararına ise onu vermek daha uygundur. Bir fitre yalnız bir fakire verilir, ikiye bölünmez. Bir fakire birden fazla fitre verilebilir. Fitre niyet edilerek verilir. Ancak bunun fitre olduğunu fakire söylemek gerekmez. İçinden niyet etmesi yeterlidir.

Zekât hangi fakirlere verilirse fitre de onlara verilir. Bir özürden dolayı ramazanda oruç tutmayanlar da, nisap miktarı mal veya paraya sahip iseler fitrelerini vermekle yükümlüdürler.

Varlıklı müslümanlar fitre vermek suretiyle fakirlere bayram sevincini tattırırlar. Böylece, hem borcunu ödemiş, hem de sevap kazanmış olurlar. Fitre vermek, orucun kabul edilmesine, ölümün şiddetinden ve kabir azabından kurtulmaya vesile olur.

 


xxxxxxxxxxxx

                                      ADAB

Ahlak,terbiye ve nezaket kuralları. Birini ziyafete davet etmek manasını ifade eden edeb, İslam'ın güzel saydığı söz ve davranışlardır. Bu itibarla edep, insanların kendisine davet olunan bilimum hayır, zarâfet, usluluk ve güzel ahlak demektir. Edeb, insanı ayıplanma ve kötülenme sebeplerinden koruyan nefsin köklü bir kuvvetidir.

Ayet ve Hadisler Işığında Adab-ı Muaşeretten Örnekler

*** Herkese karşı tatlı dilli, güler yüzlü açık kalbli olmak. Allah iyi huylu güler yüzlü kimseyi sever.

*** Herkes ile güzel görüşmek, halka eziyet vermekten sakınmak. "Müslüman diğer müslümanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir."

*** Kötülüğe karşı iyilikte bulunmak ve halkın eziyetlerine karşı sabırlı olmak. Allah katında sıddîkların mertebelerine erişmek için zulmedeni affetmek, irtibatı kesenle irtibat kurmak esirgeyene esirgemeden vermek gerekir.

*** Küskünlüğe, dargınlığa, düşmanlığa son vermek. Müslümanın müslümanla üç günden fazla dargın durrnası helal değildir.

*** Dargın iki müslümanın arasını bulmaya çalışmak. Yalan söylemenin caiz olduğu yerlerden biri, dargınların barışmalarını sağlamak için söylenen yalandır. Bu da sadaka vermek kadar hayırlı bir iştir.

*** İnsanların kusurlarını araştırmamak, bilakis bu kusurları örtmeye çalışmak. Başkasının kusurunu arayan, önce kendi kusurunu görmelidir. Başkasının kusurunu örten bir müslümanın kusurunu da Allah örter ve onu affeder.

*** Dostlar birbirlerini arkalarından müdafaa etmelidir, haklarındaki yanlış fikirleri düzeltmelidirler. Kardeşine yardımda bulunana Allah da yardım eder.

*** İnsanlara karşı kötü zan ve töhmette bulunmamak, nefret uyandırmamak, dedikodu yapmamak. Bu sözlerin konuşulduğu yerleri terketmek.

*** Her insanla, kapasite ve mevkilerine göre konuşmak. Cahille ilmî konuşma yapılamayacağı gibi, alimle de cahille konuşulduğu gibi konuşulmaz. İnsanlara akıllarına göre hitap edilmelidir.

*** Büyüklere hürmet ve saygı; küçüklere, düşkünlere şefkat ve merhamet, özellikle aile arasındaki fertlere iyi muamele etmek İslam'ın esaslarındandır. Allah ana babaya saygısızlık bir tarafa "öf" demeyi dahi yasaklamıştır. Başkasına merhamet etmeyene merhamet olunmaz.

*** Herkes hakkında hayır dilemek ve, yardımda bulunmak müslüman kardeşliğinin bir özelliğidir. Ancak bu yardımlaşma kötülükte değil, iyilikte olmalıdır. Mümin kendisi için arzu ettiği güzel şeyleri Müslüman kardeşi için de arzu etmelidir. Kendini kötülüklerden koruduğu gibi etrafındakileri de korumaya çalışmalıdır.

*** Selam, müslümanlar arasında sevgi bağlarının kurulmasında önemli bir araçtır. Selam vermek sünnet, almak ise farzdır. Peygamberimiz (s.a.s.) selamı yaymamızı, tanısak da tanımasak da her müslümana selam vermemiz gerektiğini bununla da imanımız olgunluğa erdiği için Cennet'e gireceğimizi müjdelemiştir. Bu nedenle gençler ihtiyarlara, binek üzerinde olanlar yürüyenlere, yürüyenler oturanlara, arkadan gelenler önden gidenlere, bir kişi çok kişiye selam vermelidir. Selama daha güzel bir şekil de karşılık vermek gerekir. "es-Selamu aleykum" diyene "ve aleykumu'sselam ve rahmetullahi ve berekatuhu" denmelidir. Verilen selamı alma durumunda olmayana selam vermek mekruhtur. Yemek yiyene, namaz kılana, Kur'an okuyana, hutbe dinleyene selam verilmemelidir. Kafirlere selam verilmez. Açıktan açığa Allah'ın emrini çiğneyen ve bu halinde ısrarlı olana da selam verilmez. Topluma verilen selama bir kişi karşılık verirse, diğerlerinin selam alma sorumluluğu kalkar. Selam getiren birinden selamı almak, mektupta yazılı selama ya mektupla ya da o anda sözle karşılık vermek gerekir. Eve girerken ev halkına selam verildiği gibi ayrılırken de selam vererek ayrılmak faziletli bir iştir. Boş bir yere girilirken de "es selamu aleyna ve ala ibadillahi's-Salihîn" diyerek selam verilir. Selam, müminin mümine yaptığı hayırlı bir duadır. "Allah'ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerine olsun." Manasına gelen selamlaşmanın yerini basit kelimeler tutmaz.

*** Karşılaşan iki müslüman birbirlerinin ellerini tutarak müsafaha eder. Peygamber'e (s.a.s.) salavat okur, hal hatır sorarlar. Bu durumda olan kişiler henüz birbirlerinden ayrılmadan Allah onlara mağfiret eder.

*** Aksırana karşı hayır dua etmek. Aksıran kişi "elhamdülillah"der, yanındaki müslüman "yerhamükellah" yani "Allah sana merhamet etsin " diye dua eder, aksıran kişi de "yehdîna ve yehdîkumullah " yani Allah bizi de sizleri de hidayete daim kılsın" diye karşı duada bulunur. Buna "teşmît" denir.

*** Müslüman gittiği meclise temiz elbiseyle gitmelidir. Yaşlı ve bilgili kimselerden üstte oturmamalı, kendine söz düşmedikçe konuşmamalı, söylenilen faydalı şeyleri dinlemelidir. Sonradan gelenlere yer vermeli, birbirlerine karşı güler yüzlü, tatlı sözlü olmalıdır. Meclisten ayrılırken arkadaşlarından izin alarak ve selam vererek ayrılmalıdır. Bu kural cemiyet ve cemaat muaşeretindendir.

*** Müslümanlar uygun zamanlarda mümin kardeşlerini, büyüklerini ve yakın akrabalarım ziyaret etmeli, onların gönüllerini hoş etmeye çalışmalıdır. Ancak ziyaretin, çok uzun ve usandırıcı olmamasına özen göstermelidir. Ziyarete gelenlere imkan nisbetinde ikram etmelidir. Allah'a ve ahirete inanan, misafirine izzet ve ikramda bulunmalıdır.

*** Müslüman, din kardeşinin davetine icabet eder, ziyaretinde bulunur. Böylece aralarında muhabbet artmış olur. Peygamber (s.a.s.), "Sizden birinizi kardeşi düğün yemeğine veya benzer bir ziyafete davet edince icabet etsin." buyurmuştur. Ancak bu tür yerlerde Allah'ın yasakladığı içki ve benzeri şeyler bulunuyorsa oraya gitmemelidir. Kötülükleri engelleyeceğine kanaat getirirse, gidebilir. Merasimler külfetten ve gösterişten uzak olmalıdır.

*** Müslümanlar, din kardeşleri yanlarına geldiklerinde, hürmet olsun diye ayağa kalkabilirler.Alim zatların ellerini öpmek caizdir. Ancak dünyalık bir menfaat elde etmek için el öpmek, boyun bükmek, hele hele dalkavukluk yapmak asla doğru değildir. Büyüklerin huzurunda yerlere kadar eğilmek ve yeri öpmek haramdır.

*** Müslümanlıkta komşuluğun büyük ehemmiyeti vardır. Komşu haklarına son derece riayet etmeli, onlara zarar verecek her türlü hareketlerden kaçınmalıdır. Kötülüklerinden, komşusu emin olmayan kimse gerçek mümin olamaz.

*** Hastaları ziyarette bulunmak, onların afiyetlerine dua etmek dinî bir görevdir. Hz. Peygamber (s.a.s.) bir hadisinde: "Beş şey vardır ki, kardeşine karşı müslümana vazife olur. Bunlar da, verilen selamı iade, aksırana hayır dua, davete icabet, hastayı ziyaret ve cenazeleri mezara kadar takip etmektir." buyurmuştur. Müslümanlar, vefat eden din kardeşlerinin cenazelerini kabirlerine kadar üzüntülü ve düşünceli götürür kabre defnederler, haklarında rahmetle duada bulunurlar. İmkan buldukça müslümanın cenaze namazını da kılmalıdır. Kabirlerini ziyaret ederek haklarında hayır duada bulunmak bir vefa borcudur. Ancak kabir ziyaretleri İslamî ölçüler içerisinde olmalı, aşırı ta'zim hareketlerinden sakınmalıdır. Kabir ziyareti insana ölümü ve geleceğini hatırlatır, uyanmaya vesile olur.

*** Evlere ve odalara girerken usule riayet etmek gerekir. Cahiliye devrinde evlere hücum edilircesine girilirdi. Ziyaretçi eve girer ve girdikten sonra da 'girdim' diye seslenirdi. Çok defa, ev sahibinin ailesiyle onları başkasının görmesi doğru olmayan halde, kadın veya erkeğin avret yerlerinin açık olduğu olurdu. Bu hal, üzüntü verip gönülleri yaraladığı gibi evleri emniyet ve huzurdan yoksun bırakırdı. Ayrıca gözler tahrik edici yerlere takıldığı zaman nefisleri bu şekilde fitneye sürüklerdi. İşte bu sebepten dolayı Allah müslümanları yüksek bir adab-ı muaşeretle terbiye etmiştir. Evlere girmeden izin isteme adabı ve ev halkına güven verip onlardan kuşkuyu gidermek için girmezden evvel selam verme adabını getirmiştir.

"Ey inananlar, kendi evlerinizden başka evlere, izin alıp halkına selam vermeden girmeyiniz. Herhalde bunun, sizin için daha iyi olduğunu düşünüp anlarsınız." "Eğer orda kimseyi bulamazsanız size izin verilinceye kadar içeri girmeyin. Bu sizin için daha iyidir..." (en-Nur, 24/27-28). Aynı şekilde erginlik çağına erişmemiş çocuklarla hizmetçilerin başkalarının odalarına girerken izin almaları yolunda eğitilmeleriyle bunların girmesinin ancak hangi vakitlerde olabileceği de belirtilmiştir:

"...Sizden henüz erginlik çağma erişmemiş çocuklar üç vakitte sizden izin istesinler. Sabah namazından önce, öğlenden sonra elbisenizi çıkarıp yatacağınız vakit ve yatsı namazından sonra. Bunlar, sizin üstünüzün açılabileceği üç vakittir. Bunun dışında ne size ne de onlara bir günah yoktur, " (en-Nur, 24/58).

İşte böylece İslam, gerek başkaları için gerek ev halkı için çiğnenmesi asla doğru olmayan özel bir dokunulmazlık koymuştur. İslam'da devletin temeli aile olduğundan, insanlar evlerinde yabancı kimselerin anî baskınlarına maruz bırakılmaz. Ancak ev sahiplerinden izin isteyip, onların müsaadesi alındıktan sonra girilebilir.

*** Müslümanın davranışları yumuşak ve yavaş olmalıdır. Bu muaşeret kuralı için Kur'an-ı Kerim'de tavsiye ve emir buyrulan açık ve anlaşılır şu ayet ne güzeldir: "İnsanları küçümseyip yüz çevirme ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Zira Allah, kendini beğenip övünen kimseyi sevmez. Yürüyüşünde mutedil ol, sesini de kıs. Çünkü seslerin en çirkini eşeklerin sesidir. (Lokman, 31/18-19).

*** Müslüman doğru sözlü olmalıdır. Kur'an-ı Kerim, Müminlerin doğru ve dikkatli konuşmasını, söyleyecekleri sözü ölçülü ve bu sözün nereye varacağını düşünerek söylemelerini emretmekte ve onları salih amele yol açan güzel söz söylemeye yönlendirmektedir. Çünkü Allah, doğruların, doğru sözlülerin yardımcısıdır. Doğru sözlülerin hareketlerini hatadan korumayı, işlerini düzeltip yoluna koymayı kendilerine bir mükafat olarak vadetmiştir. Bu güzel davranışı yerine getiren müminin hatalarını Allah'u Teala'nın bağışlaması ne engin bir rahmettir. İnsanoğlunu da ancak Allah'ın bu bağış ve rahmeti kurtarabilir: "Ey inananlar, Allah'tan korkun ve doğru söz söyleyin ki Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah'a ve Rasülüne itaat ederse büyük bir başarıya erişmiş olur. " (el-Ahzab, 33/71)

*** Müslüman israf etmemelidir. İsraf, herhangi bir şeyi gereğinden fazla kullanmak demektir. "...Yeyin, için fakat israf etmeyin, Allah israf edenleri sevmez." (el-A'raf, 7/31) buyurulmaktadır. Yine "...Allah, israfçı ve yalancı kişiyi hidayete erdirmez. " (el-Mü'min, 40/28) düsturu yer almaktadır. En'am Süresi 141. ayeti de yine bu hükmü beyan etmek-tedir: "..israf etmeyin, çünkü Allah israf edenleri sevmez."

İnsan iyilik yaparken de israf yapmamalıdır, "..onlar infak ettikleri zaman bile israf etmezler." (el-Furkan, 25/67)

Ayrıca kusurları bağışlamak her işi güzel bir niyetle ve saf bir kalb ile yapmak, işlerinde doğruluktan ayrılmayıp dirayet ve akıl dairesi içinde yürütmek, büyüklerin dine uygun emirlerine itaat etmek, halkın itimadını ve güvenini kazanmak, her işte aşırı gitmemek, münasip kişilerle güzel bir surette görüşüp konuşmak, kendisine emanet edilen sırlara ve eşyaya hainlik etmemek, zulümden uzaklaşarak insafla hareket etmek, insanlara karşı mütevazî olmak, sözünde durarak ahdine vefa göstermek, ihtiyaç sahiplerine karşı cömertçe davranmak, insanlar hakkında daima iyi zan beslemek, lüzumsuz ve kalb kırıcı sözlerden sakınmak, her yaptığı işi hakkaniyet ölçüleri içinde yapmak, kızgınlık ve şiddetten sakınarak yumuşak huylu olmak, namusu, haysiyeti ve mukaddes değerleri korumak, daima hayır ve iyilik yolunu tutmak, dostluğa önem vermek, hakkına razı olmak, vaktini boşa geçirmeden çalışmak, korkaklığı terkederek yiğit ve cesur olmak, yapılan iyiliklere karşı teşekkür etmek, şehevî duygularına hakim olmak her türlü bela ve musîbetlere sabretmek, bir işte azim ve sebat sahibi olmak, günahlardan kaçınmak, herkesin mertebesini bilip hakkında ona göre muamele etmek, kanaat sahibi olmak, şaka ve nüktelerinde bile ahlak dışı olmamak, başkalarını kötülemekten kaçınmak, kendini yüksek görmemek, içi başka dışı başka olmamak, insanlığa ve inançlarına uygun olan her şeyi yapmak, bu işi yapmadan evvel o işin ehli ile istişare'de bulunmak, yaptığı iyilikleri başa kakmamak, ağır başlı ve vakur olmak, koğuculuk yapmamak gibi güzel meziyetler insanlar arasında saygınlık ve muhabbet doğurur. Bunlara riayet etmek İslam'ın ortaya koyduğu muaşeret adabındandır.

 
 

 
 

ELLİDÖRT FARZ

1- Allah'ı daima zikretmek.

2- Helal kazanılmış elbise giymek

3- Abdest almak.

4- Beş vakit namaz kılmak.

5- Cünüplükten gusletmek.

6- Rızk için Allah'a tevekkül (itimad) etmek.

7- Helalden yeyip içmek.

8- Allah'ın taksimine kanaat etmek.

9- Tevekkül etmek.

10- Kazaya (yani Allah'ın hükmüne) razı olmak.

11- Nimete karşılık şükretmek.

12- Belaya sabretmek.

13- Günahlara tevbe etmek.

14- İbadetleri ihlas ile yapmak.

15- Şeytanı düşman bilmek.

16- Kur'an-ı delil tanımak.

17- Ölüme hazırlıklı olmak.

18- İyiliği emredip kötülükten alıkoymak.

19- Gıybet etmemek, kötü şeyleri dinlememek.

20- Anaya-babaya iyilik ve itaat etmek.

21- Akrabayı ziyaret etmek.

22- Emanete hıyaret etmemek.

23- Dinin kabul etmiyeceği latifeyi (şakayı) terk etmek.

24- Allah ve Rasulüne itaat etmek.

25- Günahtan kaçınıp Allah'a sığınmak.

26- Allah için sevmek, Allah için buğz etmek.

27- Her şeye ibretle bakmak.

28- Tefekkür etmek. (Cenab-ı Hakk'ın kudretini, azametini ve insanın yaratılışdaki gayeyi düşünmek)

29- İlim öğrenmeye çalışmak

30- Kötü zandan sakınmak

31- İstihza (alay) etmemek

32- Harama bakmamak

33- Daima doğru olmak

34- Esef ve ferahı, yani şımarıklık ve azgınlığı terketmek

35- Sihir yapmamak

36- Ölçü ve terazisini doğru tartmak

37- Allah'ın azabından korkmak

38- Bir günlük nafakası (yiyeceği-içeceği) olmayana sadaka vermek

39- Allah'ın rahmetinden ümid kesmemek

40- Nefsinin kötü arzularına tabi olmamak

41- İçki kullanmamak

42- Allah'a ve mü'minlere su-i zan etmekten sakınmak

43- Zekat vermek ve mali cihatta bulunmak

44- Hayız (adet) zamanlarında ve nifas halinde hanımı ile cinsi mukarenette bulunmamak

45- Bütün günahlardan; kötülüklerden kalbini temiz tutmak

46- Yetimin malını haksız olarak yememek, onlara iyilik etmek

47- Kibirlilik etmemek

48- Livata (erkekle cinsi münasebet) ve zina yapmamak

49- Beş vakit namazı muhafaza etmek

50- Zulm ile halkın malını yememek

51- Allah'a şirk (ortak) koşmamak

52- Riyadan (gösterişten) sakınmak

53- Yalan yere yemin etmemek

54- Verdiği sadakayı başa kakmamak

 Hz. Enes (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm), (ölen) çocuğu için ağlamakta olan bir kadına rastlamıştı: "Allah'tan kork ve sabret!" buyurdu: Kadın (ızdırabından kendisine hitab edenin kim olduğuna bile bakmadan): Benim başıma gelenden sana ne?'' dedi. Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) uzaklaşınca, kadına: Bu Resulullah idi!'' dendi. bunun üzerine, kadın çocuğun ölümü kadar da söylediği sözden dolayı (utanıp) üzüldü. (Özür dilemek için) doğru aleyhissalâtu vesselamın kapısına koştu: ama kapıda bekleyen kapıcılar görmedi doğrudan huzuruna çıktı ve: Ey Allah'ın Resulü (o yakışıksız sözü) sizi tanımadan sarfettim (bağışlayın!) dedi. aleyhissalatu vesselam: makbul sabır. musibetle karşılaştığın ilk andakidir buyurdu.
 
 
  30948 ziyaretçi